Kız kalk bu gece düğüne gidelim, dedi Fethiye Ablam. Düğün Kervansaray’daymış, Kervansaray da tam bizim evin yan tarafında, meşhur Mavi Köşe Pastanesi’ne bitişik. Her gece davullu zurnalı düğün olur, balkondan sesleri dinleriz. Mikrofondan, saygıdeğer misafirlerimizzz şimdi damat beyin anne ve babasını Adana Çiftetellisine davet ediyoruzzzzz anonsu yapılınca ben hayallere dalarım, bir gün ben de evlenecem, karayağız bir delikanlının karşısında nınının nınının nınnınınn nınının nınının nınn ezgisiyle ellerimi kollarımı kaldıra kaldıra, beyaz gelinliğimle salına salına dans edeceğim. Gönül diyor ki mutfak balkonundan uç git salona oyna ama düğün bizim değil ki, dinlemekle yetiniyoruz.
E peki dedim gidelim de kimin düğünüymüş? Birsen Ablan var ya, onun eltisi Ece’nin abisinin düğünü- durum anlaşıldı, dıdının dıdısı- peki sen davetli misin, e işte Birsen Ablangiller de gidiyor, tanıdığımız insanların düğünü. Ya olur mu Fethiye Abla, ayıp olur öyle davetiyesiz filan diyorum ama Fethiye Abla bu, ona göre Kervansaray’daki ve Belediye Binası’nın yanındaki düğün salonlarında yapılan her düğüne gidebiliriz çünkü oğlan tarafı kız tarafından kız tarafı oğlan tarafından sanır, oynayıp kurtlarımızı dökeriz, kolamızı içeriz, yaş pastamızı yeriz, güzellll- güzeli bana diyor- sonra da çıkar eve geliriz, annene söylemezsin olur biter!
Sistem böyle çalışıyor Fethiye Abla’da. Eh, peki dedim, izin alındı, giyinildi, düğüne gittik. Neyse korktuğum gibi olmadı, sahiden de Birsen Abla oradaymış, daha bizi görür görmez Yeşimmmm hoşgelmişsin canımmm diyerek boynuma sarıldı, kabul gördük. Beni masadakilerle tanıştırıyorlar, adımı söyleyen yok, avukatın kızı aşağı, doktorun yeğeni yukarı, iyi mi? Benim de bu duruma itirazım yok, havamız binbeşyüz!
Yanakları kıpkırmızı allıklı, dudakları bordo rengi kalemle çerçevelenmiş, göz kapaklarında simler ışıldayan kadınlar uzun elbiseler giymişler, mor, fıstık yeşili, kırmızı ne renk ararsan var, daha yaşlı olanların başlarında oyalı tülbentler, çoğunun üstünde Adana şalvarı, elleri kınalı, dudaklarında tatlı bir tebessüm ‘hoşgelmişsin gülüm’ diyorlar. Masadaki kadınlardan biri dertli dertli oturduğu için Fethiye Ablam Birsen Abla’ya usulca noo’lmuş diye soruyor. Oğlu Almanya’ya çalışmaya gitmişti, yıllık iznine gelmeyecekmiş diyor Birsen Abla, elini dudağına siper etmiş, duyulmasın istiyor söylediği ama bizimki ‘yurtdışına giden gelmiyor yaaa, Allahallahhh!’ diyor sesli sesli.
Sonra hadi kalk Yeşim dans et diyor. Ay ben kimle dans edecem? Hem slow parça çalıyor. E kalk Peri’yle et diyor. Ayy Fethiye Abla yaaa, kız kıza dans edilir mi diye itiraz ediyorum, niye edilmesin bak herkes ediyor diyor. Sahi, herkes kızkıza dans ediyor. Hülyalı bir görüntü içindeler, kimi iki elini kızın boynuna sarmış, kiminin tek eli boyunda diğeri kızın belinde döne döne slow dans ediyorlar. Bu iş benim çok tuhafıma gidiyor, ayıp böyle olmaz! Bir erkek, akraba bir amca filan gelir dansa kaldırır, ben babamla dans ederim en iyisi, babam beni dansa kaldırırken mutlaka takım ceketinin düğmesini ilikler, ben kendimi Sinderella zannederim, herkes alkışlar filan, öyle olur. Fethiye Ablam kalkıp kızkardeşi Nazik’le dans ediyor. Ben masada böyle sıkıla sıkıla oturacak mıyım, benim de canım dans etmek istiyor. Boşverrrrr deyip ben de Peri denen kızla dansa başlıyorum. Başlangıçta biraz utanıyorum fakat çok az sonra utandığımı bile hatırlamıyorum. Biraz sonra ‘Alemin keyfi yerinde yine maşallahhhhhh’ şarkısını söylemeye başlıyor erkek şarkıcı. Fethiye Ablam pistin ortasında son sesiyle ‘bize de bir gün kader gülerrrrrr güler inşalllahhhh’ diye bağırıyor, sol eli belinde sağ eli kıvrıla kıvrıla havada, eğlence tüm hızıyla devam ediyor. Kadının biri boynuma sarılıp beni iki yanağımdan öperek ‘böyle gelmiş böyle gidecek korkarım vallahhhhhh’ diyor, terden sırılsıklam, Fesupanallah derken pist inliyor.
Şantör ‘aşk şarabı içmesi hoştur şaşkına’ başlayınca Fethiye Ablam gelin kız, kolkola girin diye eliyle koluyla pisttekileri başına topluyor. Herkes kolkola girip bir o yana bir bu yana sallanmaya başlıyor
– bir o yana bir bu yana yatma şaşkınnn tenhalarda menhalarda bitmiş aşkınnn-
arada bir dönüp dönüp Yeşimmmm hadi güzel, gir sen de araya diyerek kendinden geçmiş bir halde şarkıyı söylüyor.
‘Şaşkın sana ne dedim, sen ne yaptın, dün gece gördüm seni, ters yola saptın’
derken yanındakilerin kollarından sıyrılıp sağ işaret parmağını afacan bir çocuğu azarlar gibi sallıyor, aman görüntü eksik kalmasın, bir yandan da sol ayağının üstünde ilerliyerek sekiyor, tombiş bacaklarına bakmadan kısacık da beyaz bir etek giymiş, iyi mi? Sonra herkes kalçalarını kıvıra kıvıra ellerini havada döndüre döndüre göbek atmaya başlıyor. İnanılmaz eğlenceli bir düğün.
Gelin, kolları boynu sapsarı altınlarla mesut, damat terden sırılsıklam, takımın ceketi bir masaya çoktan atılmış, erkekler kolalarına kattıkları kaçak içkilerle sarhoş, lilililililililiiiiii zılgıtlar gırla giderken birdenbire tahta sandalyeler havada uçuşmaya başlıyor. Atmosferde Memeddddddd diye bir kadın sesi cırlıyor. Sonradan Fethiye Ablam’la gittiğim her düğünün olmazsa olmazı kavgayla ilk tanışmamız, müşerref olduk efendim! Delikanlının biri bir diğerinin yakasına yapışmış ana avrat düzgidiyor, yerlere düşen boş gazozlar şıngırdayarak kırılıyor, insana korku veren sesler. Benim ödüm kopmuş bir kenara çekiliyorum, Fethiye Ablam, adamın tersini döndürür, hemen kanatlarını açıp beni sarıyor, it bunlar itttttt, sarhoş oldular, korkma diyor. Yanımda Fethiye Ablam varsa ben korkmamayı öğrenmişim zaten. O, önünde izbandutlar bekleyen her kapıyı açar, şeytan dilli, bir o kadar da tatlı dilli, kafası bozarsa Adana usulü gün yüzü görmemiş bir küfür savurur, herkes hizaya girer alimmallah, öyle yaman! Neyse, ortalık yatışıyor, birileri kavga eden karayağız delikanlıların kollarına girip dışarı çıkarıyor.
Garsonlar ellerinde kocaman tepsiler, aceleyle pastaları masalara dağıtmaya başlıyor, Fethiye Ablam bir kaç tabak fazla pasta istiyor, isterken garsonla ennn tatlı sesiyle konuşuyor, çok sever abisi iki tane yesin, bir kaç bardak da gazoz alıyor. Pastalarımızı yiyoruz, küçük inci taneleri de var üstünde, şekerden, tırnağımla teker teker çekip çıtlatıyorum dişimde.
Çocukluğumdan bir Adana düğünü…
Memleket hasreti mi yoksa geçmişte kalan o dertsiz tasasız günlere özlem mi, bilemedim. Ama kendimi şarj etmek için çocukluğumun en mutlu günlerinden birini hatırlamaya ihtiyacım vardı. Adını Düğün koydum.